Tüketim kültürü insanın varoluşundan bu yana süre gelen ve hiçbir zaman doyuma ulaşamayacak bir olgu ve günümüz insanları tüketimde büyük bir çılgınlık yaşıyor. Her ne kadar tüketmiyoruz, tüketime karşıyız, üreten bireyler, toplumlar olmak istiyoruz desekte insanoğlunun peşinde olduğu ‘’haz, mutluluk‘’ gibi kavramlar bizleri tüketmeye devam ediyor. ‘Peki neden tüketiyoruz?’ Bunun birçok nedeni var;
Bu nedenleri ikiye ayırmak mümkün… Kişisel nedenler ve sosyal nedenler…
Kişisel nedenler; ‘rol oynama’, ‘oyalanma’, ‘kişisel zevkler’, ‘yeni eğilimleri öğrenme’, ‘fiziksel faaliyetler’ ve ‘duyusal uyarımlar’ var. Rol yaparız çünkü; “annelik, kocalık, öğrencilik, ev hanımlığı” gibi öğrenilen davranışlar toplum içinde kabul görüyor. Alışverişe gittiğimizde oyalanıyoruz hoşça zaman geçirmek için bu bir fırsat. Trendleri, eylemleri, sembolleri öğrenmek, alışveriş merkezlerini ziyaret etmek için iyi nedenler. Hatta fiziksel aktivite olsun diye AVM’lere giden insanlar tanıyorum, AVM’lerin hareketliliğine, sesine, müziklerine, kokusuna ihtiyaç duyanlar da cabası. Bunlar tüketmek için kişisel nedenlerimiz.
Gelelim sosyal nedenlere; Sosyal deneyimler yaşamak, arkadaş edinmek, iletişim kurmak… ve otorite sahibi olmak, pazarlık hazzı gibi sosyal nedenlerimiz var… Dediğim gibi hep bir bahanemiz var… Tüm bu tüketim için tek bir nedenimiz var; ‘Haz’ alıyoruz, mutlu oluyoruz, iyi hissediyoruz…
Bunu fırsat bilen üreticiler, pazarlamacılar hadi mutlu olun diye önümüze milyonlarca ürün koyuyorlar. O ürünleri alabilmek için ekonomik yetkinliğe sahip olmamız gerekli, para kazanıyor olmalıyız… Diyelim ki çok paramız var, çok çalıştık, çok kazandık; çok harcadık ya sonra, hani haz diyorduk ya sonrasında mutsuz oluyoruz işte… Kısaca zevk almak için yaptığımız harcamalar insanın doğası gereği doyuma ulaştığında ya da doyumsuzlaştığında mutsuzluk başlıyor. Öyleyse neden hem para, hem zaman, hem bir ömür harcadık, bilinmez…
Hedonistik bireyler ve toplumlar olmamak dileğiyle…
Hülya Aygün, Ph.D.